Kanser Kapıyı Çalınca
Kuşkusuz ki kanser ile ilgili yaşanan sürecin başında tanı aşaması gelir. İnsanlar kendilerine konulan kanser tanısı karşısında çok değişik tepkiler gösterirler. Ancak bu tepkileri genellememiz mümkündür. Herkes için kanser, katlanılması güç ve yaşanılması zor bir durumdur. Konulan teşhis sonrasında artık hasta olarak tanımlayabileceğimiz kişinin maddi ve manevi tüm varlığı tehdit altındadır. Hastalığın ne düzeyde olduğu ve ne kadar sure daha yaşanılacağı belli değildir. Hasta için giderek sağlığının bozulma ihtimali, uzun ve sıkıntılı bir tedavi sürecinin göğüslenmesi, yakınlarının ne olacağı, tedavi sürecinde yaşanacak olan ekonomik ve sosyal sıkıntılar gibi çok önemli sorunlarla birdenbire karşı karşıya kalmak gerçekten çok zordur. Çoğu zaman hastalar için verilen ilk tepki konulan bu tanı karşısında şok olmak ve hatta ona inanamamaktır.
Hemen ardından sıkıntı, çaresizlik ve panik duyguları başlar. Korku, umutsuzluk, suçluluk, çaresizlik, terk edilme ve en önemlisi de ölüm duygusu ile karşı karşıya kalınmıştır. Gerçeği kabul etmek zordur. Hatta bazıları gerçeği reddeder, kanser olmamışlar gibi davranarak bu kaygıdan kaçarlar. Bu da tedavinin uygulanması için önemli bir engel oluşturur.
Önerebileceğim çok önemli bir hususun altını çizmek isterim. Kanser tanısı gerek hastanın doktoru gerekse yakınları tarafından hastaya hemen söylenmemelidir. Duygusal ve sosyal destek sağlanarak psikolojik açıdan hazırlanarak alıştıra alıştıra, yavaş yavaş söylenmelidir. Ardından hemen kişiyi teselli etmeye geçilmemeli, duygusal tepkilerini ifade etmesine olanak sağlanmalıdır. Hastanın böyle bir durumda gösterebileceği kızgınlık ve isyanın ifade edilememesi, içe dönen duygularının depresyona dönmesine neden olabilir. Hastanın sıkıntı, bunaltı, isteksizlik, huzursuzluk, iştahsızlık, dikkat dağınıklığı, ağlama gibi semptomlarının olması ve hatta vasiyet hazırlaması bile normaldir. Bu dönemde kızgınlık ve düşmanlık hastalarda görülen en sık tepkidir. Temelinde “Niçin bana oldu?” şeklinde isyan duyguları yatar ve bazen de hastalığa duyulan öfkenin doktorlara, sağlık personeline ve yakınlara yansıtılması olabilir. Hatta bu durum hastanın inancında azalmaya neden olabilir. Hasta ve yakınları sıklıkla o anda içinde bulundukları durumdan daha önce tedavi ve bakımlarını yapan sağlık personelinin sorumlu olduklarını suçlayıcı şekilde ifade ederler. Bu durum hastada mevcut olan hastalıktan kaynaklanan ağrıyı daha da arttırır.
Zaman geçtikçe kişinin kanser olduğu gerçeğini kabullenmeye başlamasını bekleriz. Gün geçtikçe endişe ve kaygılı ruh hali içinde bekleyiş başlar ve kendi bedenine yabancılaşma ile birlikte giderek artan bir şekilde ayrılık ve ölüm duyguları hastaya hakim olur. Bu dönemde kişi kansere neden olan sigara içme, radyoaktif madde ile çalışma gibi davranışlarıyla ilgili de kendi kendini sorgulamaya girer ve bazen kendini suçlayarak artan depresif ruh haline bürünür. Bazen ise kansere neden olan etmenin kendi dışında olduğunu ve pasif bir konumda ona maruz kaldığını düşünerek isyan duygularını artırarak, kızgınlığını dışarı yöneltir.
Bir sonraki aşamada gerçek kabul edilerek, kanserli yeni döneme uyum sağlanmaya başlanır. Hastalığın tedavisi için yapılması gerekenler planlanmaya ve uygulanmaya konulur. Yaşam, yeni bir düzene yöneltilir. Eskiden yapılan aktivitelerin bir kısmından vazgeçilir. Sigara içme, gece hayatı, yoğun iş yaşamı gibi bazı davranışlardan ya tamamen uzaklaşılır yada kısıtlanarak devam edilir. Uygulanan tedaviler ve sağlık kontrolleri yaşamın merkezi haline gelmeye başlar. Bu çerçeve de yaşamın anlamı tekrar gözden geçirilir ve tercihler sorgulanır. Artık daha fazla güvene ve dengeye ihtiyaç vardır. Kanserle birlikte yaşamak öğrenilmektedir.
Eğer hasta içinde bulunduğu durum ile ilgili olarak kendi sorumluluğunu üstüne alamazsa çevresinden özel ilgi görmek ister ve sürekli tavizler vermelerini bekler. Bazen hasta bu durumu o kadar aşırıya götürebilir ki bu istekleri karşılamak yakınları için olanaksız hale gelebilir. En sık istenen ise hastalığından dolayı özel ve ayrıcalıklı muamele yapılmasıdır. Bu taleplerin yerine getirilmesi ile hasta yaşadığı kayıpların karşılanabileceğini zanneder. Her talebinin yerine getirilmemesi gerekir. Aksi halde bir sure sonra hastaya destek sağlayan yakınları tükenmişlik sendromuna girerler ve bu da hastalığının ilerleyen dönemlerinde hastaya gerekli desteği sağlayamamalarına neden olabilir.
Bazense kanserden şüphelenildiğinden itibaren veya tanı konulduktan sonra hasta tarafından tamamen gerçek görmezlikten gelinir ve içinde bulunan durum inkar edilir. Aslında bunun nedeni ölüme yaklaşıldığı hissidir. Bu durum hemen psikiyatrik tedavi gerektirir.
Nadir olsa da önemli başka bir yaklaşım tıbbi tedavileri bırakıp zakkum gibi geçerliği kanıtlanmamış bitki veya kimyasal maddeleri ilaç olarak kullanmak ya da alternatif tıp uygulamalarına yönelmektir. Tıp dışı bu uygulamalar da tedavinin aksamasına neden olurlar. Bu tür yaklaşımlardan kaçınılması gerekir.
Hastanın tanısını öğrendikten kısa bir süre geçtikten sonra giderek içe çekilmeye başlaması hastalığının kabulü anlamına gelir. Bazen iyice içine kapanan hasta her türlü yardıma ve dış uyarana karşı duyarsız kalabilir. Giderek içine girilen depresif ruh hali çok ağır bir tabloya dönmedikçe hastalığa karşı gösterilmesi gereken en anlamlı yanıttır. Eğer depresif tablo ilerlerse, hasta yaşamdan iyice kendisini geri çeker, uykusu bozulur, yeme ve içmesi azalır, kilo kaybı artar ve intihar düşüncesi olabilir. Bazen psikotik bulgular bile görülebilir. Durum bu hale gelirse artık bu tabloya müdahale etmek için psikiyatrik tedavi uygulanması gerekir.
Hemen ardından sıkıntı, çaresizlik ve panik duyguları başlar. Korku, umutsuzluk, suçluluk, çaresizlik, terk edilme ve en önemlisi de ölüm duygusu ile karşı karşıya kalınmıştır. Gerçeği kabul etmek zordur. Hatta bazıları gerçeği reddeder, kanser olmamışlar gibi davranarak bu kaygıdan kaçarlar. Bu da tedavinin uygulanması için önemli bir engel oluşturur.
Önerebileceğim çok önemli bir hususun altını çizmek isterim. Kanser tanısı gerek hastanın doktoru gerekse yakınları tarafından hastaya hemen söylenmemelidir. Duygusal ve sosyal destek sağlanarak psikolojik açıdan hazırlanarak alıştıra alıştıra, yavaş yavaş söylenmelidir. Ardından hemen kişiyi teselli etmeye geçilmemeli, duygusal tepkilerini ifade etmesine olanak sağlanmalıdır. Hastanın böyle bir durumda gösterebileceği kızgınlık ve isyanın ifade edilememesi, içe dönen duygularının depresyona dönmesine neden olabilir. Hastanın sıkıntı, bunaltı, isteksizlik, huzursuzluk, iştahsızlık, dikkat dağınıklığı, ağlama gibi semptomlarının olması ve hatta vasiyet hazırlaması bile normaldir. Bu dönemde kızgınlık ve düşmanlık hastalarda görülen en sık tepkidir. Temelinde “Niçin bana oldu?” şeklinde isyan duyguları yatar ve bazen de hastalığa duyulan öfkenin doktorlara, sağlık personeline ve yakınlara yansıtılması olabilir. Hatta bu durum hastanın inancında azalmaya neden olabilir. Hasta ve yakınları sıklıkla o anda içinde bulundukları durumdan daha önce tedavi ve bakımlarını yapan sağlık personelinin sorumlu olduklarını suçlayıcı şekilde ifade ederler. Bu durum hastada mevcut olan hastalıktan kaynaklanan ağrıyı daha da arttırır.
Zaman geçtikçe kişinin kanser olduğu gerçeğini kabullenmeye başlamasını bekleriz. Gün geçtikçe endişe ve kaygılı ruh hali içinde bekleyiş başlar ve kendi bedenine yabancılaşma ile birlikte giderek artan bir şekilde ayrılık ve ölüm duyguları hastaya hakim olur. Bu dönemde kişi kansere neden olan sigara içme, radyoaktif madde ile çalışma gibi davranışlarıyla ilgili de kendi kendini sorgulamaya girer ve bazen kendini suçlayarak artan depresif ruh haline bürünür. Bazen ise kansere neden olan etmenin kendi dışında olduğunu ve pasif bir konumda ona maruz kaldığını düşünerek isyan duygularını artırarak, kızgınlığını dışarı yöneltir.
Bir sonraki aşamada gerçek kabul edilerek, kanserli yeni döneme uyum sağlanmaya başlanır. Hastalığın tedavisi için yapılması gerekenler planlanmaya ve uygulanmaya konulur. Yaşam, yeni bir düzene yöneltilir. Eskiden yapılan aktivitelerin bir kısmından vazgeçilir. Sigara içme, gece hayatı, yoğun iş yaşamı gibi bazı davranışlardan ya tamamen uzaklaşılır yada kısıtlanarak devam edilir. Uygulanan tedaviler ve sağlık kontrolleri yaşamın merkezi haline gelmeye başlar. Bu çerçeve de yaşamın anlamı tekrar gözden geçirilir ve tercihler sorgulanır. Artık daha fazla güvene ve dengeye ihtiyaç vardır. Kanserle birlikte yaşamak öğrenilmektedir.
Eğer hasta içinde bulunduğu durum ile ilgili olarak kendi sorumluluğunu üstüne alamazsa çevresinden özel ilgi görmek ister ve sürekli tavizler vermelerini bekler. Bazen hasta bu durumu o kadar aşırıya götürebilir ki bu istekleri karşılamak yakınları için olanaksız hale gelebilir. En sık istenen ise hastalığından dolayı özel ve ayrıcalıklı muamele yapılmasıdır. Bu taleplerin yerine getirilmesi ile hasta yaşadığı kayıpların karşılanabileceğini zanneder. Her talebinin yerine getirilmemesi gerekir. Aksi halde bir sure sonra hastaya destek sağlayan yakınları tükenmişlik sendromuna girerler ve bu da hastalığının ilerleyen dönemlerinde hastaya gerekli desteği sağlayamamalarına neden olabilir.
Bazense kanserden şüphelenildiğinden itibaren veya tanı konulduktan sonra hasta tarafından tamamen gerçek görmezlikten gelinir ve içinde bulunan durum inkar edilir. Aslında bunun nedeni ölüme yaklaşıldığı hissidir. Bu durum hemen psikiyatrik tedavi gerektirir.
Nadir olsa da önemli başka bir yaklaşım tıbbi tedavileri bırakıp zakkum gibi geçerliği kanıtlanmamış bitki veya kimyasal maddeleri ilaç olarak kullanmak ya da alternatif tıp uygulamalarına yönelmektir. Tıp dışı bu uygulamalar da tedavinin aksamasına neden olurlar. Bu tür yaklaşımlardan kaçınılması gerekir.
Hastanın tanısını öğrendikten kısa bir süre geçtikten sonra giderek içe çekilmeye başlaması hastalığının kabulü anlamına gelir. Bazen iyice içine kapanan hasta her türlü yardıma ve dış uyarana karşı duyarsız kalabilir. Giderek içine girilen depresif ruh hali çok ağır bir tabloya dönmedikçe hastalığa karşı gösterilmesi gereken en anlamlı yanıttır. Eğer depresif tablo ilerlerse, hasta yaşamdan iyice kendisini geri çeker, uykusu bozulur, yeme ve içmesi azalır, kilo kaybı artar ve intihar düşüncesi olabilir. Bazen psikotik bulgular bile görülebilir. Durum bu hale gelirse artık bu tabloya müdahale etmek için psikiyatrik tedavi uygulanması gerekir.
Konular
- Kızıılcık hangi kanserlere iyi gelir?
- Kudret narı hangi kanserlere iyi gelir?
- Arı poleni hangi kanserlere iyi gelir?
- Kansere karşı on kural
- Lahana prostat kanserini engelliyor
- Kansere iyi gelen yiyecekler kansere karşı kivi uzmanlar tarafından öneriliyor
- Beslenmemize dikkat ederek anti-kanser meyve, sebze ve bitkileri kullanarak kanserden korunabilir miyiz? Hangi meyve, sebze ve bitkiler için anti-kans
- Akciğer Kanserine Bitkisel Tedavi
- Rahim ağzı kanserine beslenme önerileri
- Prostat kanseri ve domates prostat kanserine iyi gelen yiyecekler
- Kalın bağırsak kanseri için şifalı bitkiler
- Biberiye hangi kanserlere iyi gelir?
- Nar hangi kanserlere iyi gelir?
- Zencefil hangi kanserlere iyi gelir?
- Sarı kantaron hangi kanserler iyi gelir?
- Kanserli Hastaların Beslenmesi
- Kan kanserine iyi gelen bitkiler nelerdir?
- Rahim kanseri için şifalı bitkiler
- Meme kanseri ve zeytinyağı
- Kansere karşı savaşan 34 gıda
- Mide Kanseri İçin Şifalı Bitkiler
- Kanseri duanın ve inancınızın gücüyle yenin
- Kanser hastaları bunlara dikkat etmeli!
- Kanser hastasi yakinlari nasil davranmali?
- Kanser hastalarına altın öğütler
- Kanserde Psikolojik Destek
- Kanserde Psikososyal Yaklaşımlar ve İyileşmeler
- Kanserde psikolojik destek tedaviyi etkiliyor
- Meme kanseri
- Omega-3 Yağ Asitleri nasıl kullanılmalı?